Gençlik
Gençler zamanın değerini bilmezler ve zamanı hesapsızca harcarlar. Yaşlılar biraz geç de olsa artık zamanın değerinin farkındadırlar; bazı şeylerden pişmanlık duyar ve geçen zamanı hesap ederler. Çocukluk, gençlik evresi ve sonra yaşlılık hepsi bir zorunluluktur; hiç bitmeyecekmiş gibi sanılan hayat, değersizmiş gibi görülen anlar, zamanlar, pişmanlıklar sonra ve çok çok sonra farkına varılan mutluluklar; hepsinin yaşlılıkta farkına varılır ve değerleri anlaşılır. Tüm bunlar böyle yaşanması gerektiği için yaşananlardır, başka biçimde olabilseydi başka biçimde olurdu, başka türlü olamayacağı için böyle olmuştur. Bu nedenle bütün pişmanlıklar gereksizdir. Yaşlılık zaten biraz da bunları düşünüp bunların yorumunu, hesabını yapmak değil midir?
Nedense genellikle bunlar sonbaharda anımsayıp düşünürüz gibi geliyor bana belki de yanılıyorum. Çoğu kez olduğu gibi zihnim bana oyun oynuyor da olabilir insan beyni bunu her zaman yapıyor, çalışma sisteminin bir özelliğidir; hatırladıklarımızın önemli bir kısmı da beynimizin uydurması, bizi kandırmasıdır. Şimdi buraya biraz takıldım -beynimizin uydurması bizi kandırmasıdır- dedim. Biz derken biz sözcüğünün içine beynimiz de dahil değil mi? Bilincimiz, bilinçaltımız, duygularımız, nöronlarımız, diğer tüm hücrelerimiz, organlarımız, ortak yaşam ( simbiyoz) kurduğumuz bizimle birlikte bizde yaşayan bakterilerimiz, virüslerimiz hepsi bizi oluşturmuyor mu? Beyin çoğu kez uydurduğu kurgularla bizi kandırır dediğimizde beynimiz de biz sözcüğünün içinde değil mi? Bizim dışımızda bir şey mi ki böyle olsun ama kandırıyor bilimsel olarak bu kanıtlanıyor kanıtlanıyor da kim kimi kandırıyor anlamıyorum.
Bilgilenmek, okumak, öğrenmek ve bunlarla ilgili düşünmek güzel şey ama gençlik yaşlılık derken konu buraya nasıl geldi ben de anlamadım. Her şeyin birbirine bağlı, birbirleriyle ilişkili olduğu gibi bütün bilim dalları da, bütün düşünceler bilgiler de birbirine bağlıdır demek ki bu nedenle konular birbirine takılıp gidiyor.
Genetik DNA her şeydir deniliyordu ama sonra anlaşıldı ki o iş öyle değil epigenetik var yani DNA dizilimi değişmeden de DNA’nın işlevleri değişebiliyor. Yarın bir başka şey bu bilginin üstüne eklenecek ya da bildiklerimiz sil baştan yapılacak. Bilim yanlışlanabilir olmaktır. Daha önceleri atomu oluşturan üç parçacık biliyorduk; proton, nötron, elektron günümüze gelince onları da oluşturan parçacıkların olduğunu öğrendik ve parçacık sayısı 61’e çıktı ve çok yakın zamanda CERN laboratuvarında üç kuark daha bulundu.
Konular böyle birbirine eklenerek akıp gidiyor. Sokrates’in ünlü bir sözü vardır “bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyor. Evet, evren doğa, canlı cansız, kendimiz hakkında bildiklerimiz okyanusta bir damla bile değildir. Evren doğa keşfedilmek, bilinmek için bizi bekliyor; yapacağımız tek şey merak edip sorgulayıp doğanın dilini öğrenmeye çalışmak. Bilgilenmek, öğrenmek mutluluktur ama bilgilerini paylaşmak daha büyük mutluluktur. Merak edenler, soruları olanlar, öğrenenler hep genç kalırlar. Asım Beşikci
Yorum yok